Haaay gaays! Abi şu matematik çok zor yeaacılar, ayol benim sayısal zekam yok ama sözelde zehirim zehirciler, sayısalcılar biraz şımarık ama zeki çocuklar vesselamcılar ve akşam yemeğinde “Fahri beylerin oğlu da ODTÜ mimarlığı kazanmış” şeklinde soldan sert kroşelerle alttan giydirmelere maruz kaldığın anne/baba eleştirilerinden sıkınlar; bi’ gelin bir şey anlatacağım, kendin hakkındaki fikirler ‘den bahsedeceğim.
(Özet geç diyenler direk aşağıdaki videoyu izleyebilirler)
Şu motivasyon hakkında bir çok şey okudun, bilirsin, hepsi aynı şeyler. Ama içlerinden biri var ki öyle ‘yav he he’ deyip geçemeyeceğin kadar önemli. Tamam sakin ol şampiyon söylüyorum; kendine olan inancın ve değerlendirme biçimin. Hatta gel bunun hakkında bir tane de aforizma patlatayım ortamlarda kullanırsın: ‘Söylesene bana aynada hiç görmemiş olsaydın, kendini nasıl çizerdin?’
Kendine Hakkındaki Fikirler
Bu kofti motivasyon yazılarının çoğu madde maddedir ve en fazla helyum gazı gibidir, tecrüben ile sabit ve bu kişisel gelişim maddelerinden biri hep şöyledir; başaracağınıza inanın; işte benim bu konu hakkında iki çift lâfım var, üstelik tamamı bilimsel verilere dayanıyor.

kendin hakkındaki fikirler
Stanford Üniversitesi psikoloji profesörü Carol Dweck, yaptığı çalışmaları mindset isimli kitabında insanın kendi hakkındaki düşüncelerinin, öğrenme becerisine ve hayatına nasıl etkileri olduğunu kanıtlayarak anlatıyor. Dweck kitabında insanların çocukluğunda edindikleri kendileri hakkındaki düşüncelerini iki grupta topluyor:
bâp I. Ben Böyleyim’ci Kafalar (Sabit Fikirli)
Dweck burada sayısal zeka işidir diyenlere elinin tersiyle tokat atıyor. Çünkü bu kafa yapısına sahip insanlar, zeka düzeylerinin, yeteneklerinin gelişmeyeceğine inanırlar. Ziyadesiyle bu kişiler hayatlarını, sahip oldukları donanımın kendilerine yeterli olduğunu kanıtlamakla harcıyorlar çünkü sahip oldukları donanımlar hakkında ne kadar zayıf olduğunu göstermek istemezler, zira o an ne kadar aptal göründüklerine kafayı fena halde takarlar. Bir işe giriştiklerinde başarısız olmaktan korkarlar çünkü başarısızlık bu kişiler için kaybetmek demektir ve yalan söylemenin hafifliği böyle böyle başlar.
Denemelere sırf bu nedenle girmeyen insanlar tanıyorum, senin var mı böyle arkadaşların? O arkadaşlar kesin vardır, anlarsın ya!
bâp II. Gelişebileceğine İnanan Kafalar
Bu insanlar ise Dweck’in çalışmalarına göre sahip oldukları yeteneklerin, zeka düzeylerinin, insanlar ile olan ilişkilerinin henüz başlangıç olduğunu düşünürler ve geliştirebileceklerine inanırlar. O zaman herkes 14 yaşındaki Baran gibi aynştayn olur ağa diyorsun biliyorum fakat Dweck bunun da cevabını veriyor; herkes bir aynştayn olamayabilir fakat kişinin gerçek potansiyelinin bilinemeyeceğini söylüyor ve ekliyor sen kâhin misin de uzun süren bir eğitim sonunda ne kadar gelişebileceğini şimdiden kestirebiliyorsun?
Halt ediyor ama güzel de söylüyor. Zira bu insanlar başkalarından kabul görmek yerine kendilerini geliştirmek ve öğrenmek odaklı bir felsefe benimsemekteler. Ancak en önemli olan özellikleri başarısızlıktan korkmamaları ve hatta buna bazen -sana manyakça gelebilir ama- sevinmeleridir. Çünkü bu insanlar başarısızlığı gelişme fırsatı olarak görüyorlar. Ziyadesiyle başkalarına “Fahri beyin oğlu da şurayı kazanmış” dedirtmek yerine -yani övgüler almak için çabalamak- kendini geliştirmeyi tercih ediyorlar. Zayıf oldukları konuları gidermek yerine saklamak, onlar için harcanmış bir potansiyel demek. Hatta yine çılgınca gelecek ama bu insanlar kendileri övenler yerine yeni şeyler öğretmeye zorlayan insanlar ile muhattap olmayı tercih ediyorlar. Sonuç olarak bu insanlar kendilerini rahat hissettikleri o güvenli bölgeden çıkmanın gerekliliğine inanıyorlar çünkü gelişme ancak böyle sağlanabilir.
Şimdi çözemediğin zaman sıkıldığın ve kendini biraz zayıf hissettiğin sorular var ya hani işte onlar çok değerliler. Sana sınavı kazandıracak olan işte tam olarak onlar, sev o soruları; koynuna al.
İyi de paşam bunları zaten biliyorduk neden zamanımızı aldın?
Kabul ediyorum çok klasik bilgiler fakat Dweck bu bilgileri deneyleri ile kanıtlamış. 4 yaşındaki bir grup çocuğa bazı sorular sormuşlar. Daha sonra tekrar aynı grubu toplayıp daha önceden sordukları soruları ve yeni soruları bir tahtaya yazıp birini seçmelerini ve seçtikleri sorunun cevabını kağıda yazıp vermelerini istemişler. Aynen düşündüğün gibi ben böyleyimci sabit fikirli çocuklar daha önceki çözdükleri soruları tekrar seçmişler. Böylece sıfır hataları olacak ve ödül olarak övgü alacaklar. Gelişebileceğine inanan çocuklar ise yeni soruları hatta içlerinde en zor soruları seçmişler. Çünkü başarı bu çocuklar için bir gelişim süreci.
Dweck bununla yetinmiyor ve her metanetli bilim insanı olarak bu çocuklara zor sorular hakkında değerlendirme yapmasını istiyor. Sabit fikirli çocuklar soruların cevapları ile hiç ilgilenmeyip tamamen kendi yetenekleri üzerine konuşmayı isterken, gelişime açık kafa yapısı olan çocuklar verdikleri cevap doğru dahi olsa sorunun cevabını tekrar dinledikleri ve öğrenebilecekleri bir şeyler aradıklarını görüyor.
Özellikle son yaptığı bir çalışma var ki şaşkın olursun. Dweck, bir grup çocuğa sorular soruyor ve çözdükleri sorular üzerine övgüler yağdırıyor. Şu kadar soruyu doğru yaptın, gerçekten çok zekisin gibi. Farklı bir gruba ise şu kadar soruyu doğru yaptın, çok çalışmış olmalısın karşılığını da alıyorsun şeklinde telkinler veriyor. Yani bir grubun zekasını diğer grubun ise verdikleri çaba ve gayretini övüyor.
Dweck’i bile dumura uğratan olaylar ise bundan sonra başlıyor. Dweck her iki grubu birleştirip zor sorulardan oluşan bir sınava tabi tutuyor. Zekası ve yetenekleri övülen çocukların ben böyleyimci yani sabit fikirli insanların davranışlarını sergilediklerini görüyor. Zira bu çocuklar kendilerini önceki kadar zeki hissetmediklerine inanıyor. Çünkü bu çocuklar için başarısızlık yeteri kadar zeki olamamak demek. Çalışma gayreti övülen grup ise gelişmeye inanan insanların davranışlarını sergiliyor. Çünkü bu çocuklar yapamadıkları sorular için yeteri kadar akıllı değilim yerine üzerine çalışırsam yapabilirim diye düşünüyor ve öğrenme odaklı davranıyor. Sınav sonunda ben böyleyimci çocuklar hiçbir zevk almaz iken gelişebileceğine inanan çocuklar zevk aldıklarını belirtiyor.
Bitmedi, Dweck çocukların aldıkları notları bir kağıda yazmasını ve arkadaşları, aileleri ile paylaşmalarını istiyor. Ben böyleyimci sabit fikirli çocuklar aldıklarını notları daha yüksek gösterip, başarısızlıklarını gizliyor.
Dweck bunu şöyle açıklıyor; “Sıradan çocukları sen akıllısın diyerek birer yalancıya çevirdik”
Tüm bu okuduklarından sonra umarım başarabileceğine inanmanın kofti bir motivasyon mottosu olmadığını anlamışsındır.
Sahiden, söylesene; daha önce hiç görmemiş olsaydın, kendini nasıl çizerdin?
Carol Dweck’in kendin hakkındaki fikirler konusu hakkında Ted konuşması kaynak alınmıştır. Konuşmanın Türkçe altyazısını aktifleştirmeyi unutmayın. Youtube link
Beni ilk kez okuyorsan ve buraya kadar da üşenmeyip okumuş isen bunları okuman şart:
bâp I. DGS ye Nasıl Hazırlanmalı?
bâp II. DGS ye Hangi Kaynaklardan Çalışmalıyım?
bâp III. Soru Çözme Alışkanlığı ve Soru Nasıl Çözülür?
kendin hakkındaki fikirler, carol dweck
erkan özcan
meram/ ocak 2017
Merhaba Erkan,
Yazın için tebrik ederim.
Görüşünü merak ettiğim bir hususta fikrini almak isterim. Carol Dweck’in bilgelik dolu bu öğretisini belli anlama kapasitesine sahip insanlar algılayıp uygulayabilir fakat çocuk sahibi nice ilkokul mezunu aile ne bu öğretiye ulaşabilir ne de ulaşması durumunda algılayabilir. Sence bu öğreti gerçekçi ve uygulanabilir şekilde nasıl tabana yayılabilir?
Metinle ilgili de iki kısa eleştiri; İlki, mizah ve başlıklandırma çok başarılı, metini okumaya devam etme isteği uyandırıyor. Bunu korumanı öneririm. İkincisi, kimi uzun cümlelerde anlamlar ve çatılar biraz birbirine giriyor. Bağlacı azaltmanı ve cümleleri kısaltmanı öneririm.
Saygılar,
Merhabalar Mesut Bey,
Öncelikle zamanınızı ayırıp, hiç üşenmeden yorum yaptığınız için çok teşekkür ederim. Yorumunuzu geç gördüm ziyadesiyle cevabım da gecikti. Bu nedenle bırakmış olduğunuz mail adresine yorumumu olduğu gibi göndereceğim.
Çok güzel bir soru sordunuz. Eşim bir eğitimci ve kendisi ile bazı akşam yürüyüşlerinde bu konular hakkında kısa tartışmalar yapıyoruz. Tartışmamız en çok, günümüzün eğitim sistemi çemberinde dönüyor. Eşim de ben de ezbere eğitim sistemini sonuna kadar eleştiriyor ve sistemin kötülüğünde hemfikir oluyoruz. Ancak tam da sizin bana sorduğunuz bu soruya sıra geldiğinde susup, tartışmayı bitiriyoruz. Yaptığımız bu hatayı da sizin sorunuz ile farkına vardım. Yaptığımız en kibar tabiri ile tembellik örneği…
Sorunuz o kadar güzel ki cevaplamak için gerçekten uzunca düşünmek, tüm yöntemleri araştırmak, sosyoloğa, psikoloğa danışmak ve hatta reklam işleri ile uğraşan kişilerle konuşmak gerek. Bu nedenle cevabım tatmin edici olamayabilir, aklıma ilk gelen yerden başlayacağım; eğitimden ve kalıpları değiştirmekten.
Öğretmenlerin aileye söylediği büyük bir yalan var; “çocuğunuz zeki ama çalışmıyor” yalanı. Öğretmenler, öğrenci velisi ile cepheleşmemek adına “sizin çocuk var ya, hah işte, abi O aşırı tembel bee” demek yerine kullanıyorlar bu kalıbı. Bu da ailenin toz konduramadığı ve yalan ile büyüttüğü O “zeki çocuk” için cuk oturan bir sıfat oluyor. Ailenin bu zamana kadar kullandığı yalanı destekliyor. Sonrasında olay zinciri başlıyor ve ortamlarda, aile oturmalarında, komşular arasındaki çocuk yarıştırmalarında olduğu gibi kullanılıyor; “bizim çocuk da çok zeki ama işte çalışmıyor.” Öncelikle öğretmenlerin bu kalıbı yıkıp, üzerine de bir güzel beton dökmeleri gerektiğine inanıyorum. Hatta bana kalırsa bu cümle yasaklanmalı ve anayasaya girmeli, o derece. Bu kalıp yerine alternatifler üretilmeli.
“Başarıyor çünkü çalışıyor” cümlesi bile alışkanlığı ve algıyı değiştirdiğine inanıyorum. Başarı, çalışmanın gölgesinde kalıyor ve böylece övgünün hedefi, metanet oluyor. Bu yeni kalıp, öğrenci performansları için düzenlenen toplantılarda sadece başarılı öğrenciler için kullanılsa bile, tüm seviyedeki ailelerin düşüncelerini değiştireceğine inanıyorum. Düzeltilmesi gereken önce düşünce yapılarımız ve bu yapıyı inşa eden toplum düşünleri. Örneğin, bütün gün bilgisayar başında oyun oynayan ve derslerinde başarısız bir öğrenciyi ele alalım. Tüm toplum düşüncesi bu öğrencinin tembel olduğunu düşünür. Ben aksini düşünüyorum. Hatta hiç alâkası yok, aksine birçok başarılı çocuktan daha çalışkan. Çünkü oyunlar zamanla geliştirilen bir yeteneğe en güzel örnektir. Hangi zaman diliminde hangi tuşa basılması gerektiğini bilmek için “Game Over” yazısını görmesi gerekir. Çocuk hiç usanmadan, hiç bıkmadan, tüm metanetiyle aynı hareketleri saatlerce yapar. Aynı bölümü gerekirse onlarca kez oynar. Bu çok büyük bir sabır gerektirir, zekâ değil. Düşüncesi bile normal şartlarda çılgınlık ancak bunu yapacak kadar metanetlidir. Aslında herkesin karşılaştığı bu olayda göz ardı edilen ve arka planda işleyen bir fikir yatar; çocuk belki bir Nikola Tesla kadar zeki değildir -çünkü ilk seferde her bölümü geçememiştir ya da seviye yükseltememiştir- ancak en az Nikola Tesla kadar çalışkandır. Çocuk sadece tüm motivasyonunu ve tatmin yaşayacağı başarı keyfini yanlış yere yönlendirmiştir hepsi bu. Sadece bu ayrıntı bile “zeki ama çalışmıyor” fikrinden “Aslında çalışkan ama yanlış yolda” düşüncesine yönlendirmeye yeterli olacağını ve ilk “şöyle olsa acaba nasıl olurdu” sorusunun sorulmasına neden olacağı düşünüyorum.
Sonuç olarak öncelikle eğitimciler tekrar eğitim sürecine tabi tutulmalı ve eğitim sistemine yeni bir mihenk taşı eklenmeli. Okuma yazma eğitiminden bile önce “irade eğitimi” dersi kayıtsız şartsız tüm eğitim kurumlarına eklenmeli ve bu ders hiçbir başarı notuna sahip olmamalı. Tüm ailelere ödevler verilmeli. Tüm seviyedeki ailelere her kanaldan iletişim sağlanmalı. Devlet desteği ve kontrolü altında reklam tabelaları, diziler, filmler, okul toplantıları, belgeseller, yapılan dini hutbeler, bilgisayar oyunları tıpkı bir siyasi propaganda gibi yeni kalıpları yazmalı, anlatmalı, tartışmalı. Tüm başarıların arkasında aslında zekadan çok çalışmanın daha etkili olduğunu ve tıpkı bir bilgisayar oyunda olduğu gibi yapılan hatalar sayesinde bir şeyin öğrenildiğini, başarının büyüklüğünü belirleyenin zeka değil, çalışmanın ve çalışırken yapılan hatalardan alınan derslerin yani başarıya giden yoldaki zorlukların olduğu gösterilmeli. Eleştiriden evvel nasıl övgü yapılması gerektiğini öğrenmemiz şart.
Zira “çocuğunuz çok başarılı, maşaallah çok zeki” demek de bir övgüdür, “çocuğunuz zeki çünkü çok çalışıyor” demek de.
Aslında birkaç cümle ile bitirilecek bir sorunuza gereksiz uzun bir cevap verdim, bağışlayın. Sadece sorunuz ve benzerlerinden kaçtığımı fark ettim ve fikirlerimi nasıl anlatmam gerektiğini bilemedim. Bu nedenle belki de sorunuzun cevabından bile saptım ancak şu an için bunun farkında değilim.
Son olarak, yapıcı eleştiriniz için çok ama çok teşekkür ederim. En yakın zamanda eşime ve arkadaşlarıma tüm metni tekrar okutup, nerede anlama zorlukları yaşadıklarını soracak düzeltmeler yapacağım. Bundan sonraki tüm yazılarımda da daha dikkatli olacağım. Benim eksiklerimi gördüğünüz ve düzelttiğiniz ve gelişmeme katkı sağladığınız için müteşekkirim. İyi ki varsınız.
Saygılar.
Merhaba Erkan,
Olur da birileri daha okur diye yanıtımı buraya da ekliyorum.
Değindiğin noktalar konusunda kesinlikle fikirlerine katılıyorum. Günde 8 saat oyun oynayan kuzenlerime bu yalanlar söylenmeye devam ediyor. Mantelitenin ve yaklaşımın değişmesi gerekiyor. Ne olması gerektiği ayrı bir uzmanlık konusu ama ne olması gerektiğini sen-ben de araştırıp, kendimizi adayıp keşfedebiliriz. Dertleri ekonomi ve dış politika olan Devlet büyüklerinin bu konuya el atmasını beklersek on yıllarca düzenin aynı kalacağına neredeyse eminim. İnanıyorum ki halkın içinden gelen bir hareketlenmeye ve talebe devlet yetkilileri de kayıtsız kalamayacaktır. Fakat bu hareketi asla onlar başlatmayacaktır. Çünkü halkın derdi de ekonomi ve dış politika, eğitim sisteminin iyileştirilmesi değil. Seçim zamanları dikkat ettiysen ne vatandaştan bu konuda talep var ne de vaatler arasında eğitim kalitesine dair bir söz. Öğrenci akbil fiyatı ve öğretmen atamaları vaatleri de yine işin sadece mali tarafına oynuyor.
Doğrusu, ben de arkadaşlarım da yıllarca sana sorduğum bu sorudan kaçtık. En olmadı topu devlete attık ve vicdanımızı rahatlattık. Fakat sonra kaçtığımız bir başka soru ile daha yüzleştim ve ben ne yapabilirim diye bakmaya başladım. Sade vatandaş olarak bizler ne yapabiliriz?
Saygılarımla,
Mesut
Ben bu kadar beni anlatan başka bir entry okumadım.
Beni yakan da metin2 olmuştu.
Her şeyi kolaylıkla yapabildiğim için az biraz zorlukla karşılaşınca kaçıyorum.
Selamlar Erkan yazın için teşekkür ederim. Dweckin testi harika gerçekten ben bunu deneyimlemiş biri olarak söylüyorum. Ben okula 6 yaşında başladım ve okumaya çok hevesliysim. Öyle ki- okula gitmeden okumam vardı. Sırtım da çanta evde dolaşır okula gidiyoemuş gibi hayal ederdim. Çünkü ablamı hep hazırlanıp okula giderken görüyordum. Tek hayalimdi o zamanlar okula gitmek 🙂 Sonra okula başladım. Öğretmenim anneme demiş ki minder getirin bir tane çünkü sıraya yetişemiyor. ^^ Birinci sınıf bitmeden önce okul müdürü beni 2. Sınıfı okumadan 3. Sınıfa geçirmek istemiş çünkü çok hızlı öğreniyordum. Çarpım tablosunu 2 hafta da ezberlemiştim belki daha az. O kadar iyidi matematiğim. Bizimkiler de sınıf atlamasın 2yi de görsün demişler. Her neyse bu böyle sürüp giderken 4. Sınıfa geçtiğim de artık ün-üm tüm her keze yayılmıştı. Mahalledekiler akrabalar tüm okulca tanınıyordum. Aileler benden büyük çocuklarına ders çalıştırmam için ailemden rica da bulunuyorlardı. Tabi fakirdik çevremiz de fakirdi. Bedava özel hoca sistemi sanırım 🙂 Ortaokula kadar devam daha sonra bilgisayar oyunları ile tanıştık. Knight online işte bu oyun bir nesli harcayan oyundur. Bana göre tr üzerinde ki çocuklar için bir projedir bu oyun. Dersleri dinlemez olduk, ders çalışmaz oldum. Bu başarılı geçen yıllar da o kadar çok övgü duydum ki kendimi einsteinden daha zeki hissediyordum. Herkez dahi diyordu bana muhteşem bir çocuk diyordu hocalarım. Akrabalar yere ğöğe sığdıramıyorlardı. Tabi diğer çocukları da benim ile kıyaslıyor ve aptal olduklarını düşünüyorlardı. Ego o kadar incelikli ve fark edilmez olmuştu ki onunla özdeşleşmiştim. Ben bir dahiydim hiç çalışmasam bile her şeyi başarabilirdim inancı oluşmuştu. Daha sonra knight online oyunu oldu hayatımız. Okuldan kaçmalar derslerden bıkma sıkılma durumları. (Gerçi bana göre eğitim sistemimiz berbat, sadece bana görede değil; geçen yıl dünya eğitim kalitesi sıralamasında 99. Oldu türkiye. Bu her seyi acıklıyor bence.) 8. Sınıfa geldiğim de 9 zayıf ile bitirdim ama diplomayı da aldım. Bırakmıyorlardı kolay kolay. 2 yıl berbat geçmesine rağmen 4.72 diploma notu vardı. Liseye geçtim. Yeni bir başlangıç yapacağım dedim. Sonra yeni dersler gelmiş, tabi bende ego bin beş yüz. Matematiğe fransız kalmıştım. Nasıl olur da anlamıyorum dedim. Sonra şunu düşündüğümü hatırlıyorum; Ben eskisi kadar zeki değilim. O yok artık. Artık istesem de olmaz. Eskiden olsa hemen anlardım şimdi anlamıyorum. Çalışmadan başarılı olurum ben bir dahiyim yerini ben o değilime bırakmıştı. Çünkü ben çalışmadan başarılı olduğuma o kadar inanmıştım ki. Çalışarak başarmak benim için değildi diğerleri içindi.Okulun ilk dönemi bitmeden bıraktım okulu. Başarılı zamanlar da az çalışıyordum düzenli çalışıyor kolay yapıyordum doğru ama yine de az da olsa çalışıyor ödevleri düzenli yapıyordum. Pişman mıyım değilim. Çocukluk bana kader gibi geliyor çünkü. Daha sonra müzikle ilgilenmeye başladım güzel gidiyor. Ve şimdi diyorum ki istersen dünyanın en dahi insanı ol ; Çalışmıyorsan dahiliğin motorsuz bir arabadan farksız. Sevgiler kendine iyi bak anlatmak istedim neden bilemiyorum bazen anlatmak istersin ya işte öyle bir şey…
Mezun olup ‘sudan çıkmış bir balığa’ döndüğüm ve ben ne yapcam şimdi diye kafamda bin bir türlü sorularla boğuşarak kaçan uykularımın arasında denk geldim yazılarınıza. Bir lisans programından mezun olup ama bölümümle hiç alakadar olmayan bir işte dört ay kadar çalıştım ve özel sektöre tövbe ettiren bu işe istifa edip yeni bir yol arama çabalarında iken ilaç gibi geldi bu yazılar. Öğrenmeye açık ve öğrenmekten, okumaktan, gelişmekten zevk alan insanlar öyle her işte çalışamazmış. Bakın tecrübeyle sabit söylüyorum bunları. Bu yüzden okuduğum önlisans olan ikinci bölümü dgs ile lisansa tamamlayıp yeni bir yola girmeye karar vermiş bulunmaktayım. Yalnız olmadığımı hissetmek başlamak için bence geçerli bir neden. DGS fikri uzun süredir aklımdaydı fakat başlamak için hep ertelemiştim. Olumlu-olumsuz birçok nedeni düşünmekten başlamaya fırsat bulamamıştım. Fakat sevdiğim işi yapmak için ve yazılarınızdan aldığım motive ile bugünden itibaren kolları sıvamış bulunmaktayım. Carol Dweck / Mindset başlangıç için harika bir kitap gibi gözüküyor. Sipariş ettim bile.
Deneyimizi böylesi güzel paylaştığınız için teşekkürler 🙂
Merhabalar Melike, geri dönüşün için çok teşekkür ederim zira iyi ya da kötü, hangi şekilde olursa olsun geri dönüş yeni tecrübelerimi aktarmam için motive sağlıyor üstelik kendimi yazma konusunda da geliştiriyor bu nedenle ayrıca müteşekkir olduğumu söylemek isterim. Kararlarında lütfen ısrarcı ol ve metanet göster o vakit göreceksin ki başarılarına tüm sevdiklerin ortak alkış tutacaklar, buraya yazıyorum.
Erkan Bey merhaba, siz ebir sorum olacak. Yazarın Mindset kitabı ile bizde çevirisi gözüken “Aklını En Doğru Şekilde Kullan” aynı kitap mı acaba? Değilse Mindset in Türkçesi mevcut mu bilginiz var mı? Sevgiler.
Merhabalar Ufuk Bey, ben açıkçası türkçe çevirisini bulamamıştım o yıl ancak bugün yaptığım bazı araştırma sonucu sanırım “Aklını En Doğru Şekilde Kullan” kitabı Mindset’in Türkçe çevirisi zira arka kapak yazısı aynı. Yine de emin olmak için araştırmanızı dilerim ama Carol Dwek in hiçbir kitabının kötü olmayacağını düşünerek almanızı tevsiye ederim.
Erkan bey Dweck teorisini mükemmel yorumlamış ve anlatmışsınız. Emeğinize sağlık, çok güzel olmuş. İnşallah hayata hazırlanan tüm öğrenciler için faydalı olur.
Merhabalar Fiktret Bey,
geri bildiriminiz için müteşekkirim. Bu yorumlar beni bir hayli mesud ediyor.
Merhaba Erkan,
Yazın için tebrik ederim.
Görüşünü merak ettiğim bir hususta fikrini almak isterim. Carol Dweck’in bilgelik dolu bu öğretisini belli anlama kapasitesine sahip insanlar algılayıp uygulayabilir fakat çocuk sahibi nice ilkokul mezunu aile ne bu öğretiye ulaşabilir ne de ulaşması durumunda algılayabilir. Sence bu öğreti gerçekçi ve uygulanabilir şekilde nasıl tabana yayılabilir?
Metinle ilgili de iki kısa eleştiri; İlki, mizah ve başlıklandırma çok başarılı, metini okumaya devam etme isteği uyandırıyor. Bunu korumanı öneririm. İkincisi, kimi uzun cümlelerde anlamlar ve çatılar biraz birbirine giriyor. Bağlacı azaltmanı ve cümleleri kısaltmanı öneririm.
Saygılar,
Yorumunuz, üst kısma taşınmış ve cevaplanmıştır.
Çok güzel blog olmuş. Geç keşfettiğim için pişmanım hafiften. Ekşi’de “Carol Dweck” araması yapmasam sanırım gene bulamazdım 🙂 Benim de benzer bir hikayem var diyebilirim. Blogumda biraz da sizin gibi tavsiyeler vermek istiyorum. Önerileriniz varsa dinlerim.
Çok tesadüfi denk geldim ve tüm yazılarınızı tek tek okudum.Hepsi çok mantıklı ve samimi geldi,yorumsuz bırakmak istemedim. Şahane ilham verdiniz, teşekkürler
Ah, çok teşekkür ederim. Hep aynı şeyleri söyler oldum ancak ciddi anlamda olumlu ya da olumsuz her türlü yorum beni bir hayli mesud ediyor ve yeni yazılar için motive ediyor. Tüm sevdiklerinizin başarılarınıza ortak alkış tutmasını ve mutluluğun en dik âlâsını yaşatan haberlere maruz kalmanızı dilerim.